Marx ve Engels’te öykünecek, imrenilecek çok şey var mutlaka. Eşitlikçi bir toplum arayışına yaptıkları benzersiz katkıyı geçiyorum. İnsanlık çok şey borçlu bu iki düşünür ve eylem adamına, hatırlatmaya bile gerek yok.
Açıkçası kıskanıyorum, örneğin Engels’in dil öğrenme yeteneğini… Sinir bozucu; iş başvurularında “şu kadar dilde okuyup yazabiliyorum, ancak falanca dili de bilmem gerekiyorsa, o açığı şu kadar ayda kapatabilirim” diyebilen birini kıskanacağız elbet!
Ama en çok iki arkadaş, yoldaş arasındaki yazışmalar beni çekiyor. “Sen bu satırları okuduğunda büyük olasılık Londra’ya varmış olacağım,” “yazdıklarımı sınır dışı edilmemden sonra alma olasılığın yüksek” türünden ifadelerin serpiştirildiği mektuplar bize artık çok uzak. İki saat yanıt alamadığımızda attığımız elektronik postaya, siteme hazır hale geliveriyoruz.
Haberleşme hızlandı, ulaşım hızlandı.
Zaman çoğalmadı, azaldı!
Bilgiye ulaşmak kolaylaşınca iş çözülmüyor; bilgiden çok daha önemlisi bilgi edinme sürecinin kendisi, aslında kültür dediğimiz şey tam da bu. Çay içmenin, rakı sofrasının, kitap okumanın bir kültürü var; arama motoruyla ulaştığınız bir veri ise kendi başına bir değer taşımıyor.
“Haftanın yarısını plan yapmakla, diğer yarısını ise o planı revize etmekle geçiyorum” ağızlardan düşmeyen bir espri değil, itiraf olsa gerek.
Alabildiğine plansız, kaotik bir sistem olsa da, insan hayatını kapitalizm planlıyor.
Kapitalizmin sarsılmasını, yıkılmasını istememin bir sürü nedeni var. Ama en çok, insanı yok etmek konusunda kat ettiği mesafeden ürktüğüm için elimizi çabuk tutmamız gerektiğini düşünüyorum. İnsanı yok etmekten kastım, orada kavanozda duran bir “ideal” değil. Yeni insan yaratılacak, bu komünizmin eseri olacak. Ancak kapitalizm, yeni insan için gerekli tarihsel birikimi tamamen yok etmeden harekete geçilmeli.
Tuhaf bir yeni yıl yazısı oldu değil mi?
Konuya gelelim. Hiçbir gerçek karşılığı olmasa da, yeni yıl yeni bir başlangıçtır ve çoğumuz (yılın diğer yarısında revize etmek üzere!) 365 güne ilişkin genel bir plan yapmaya kalkışmaktadır.
Zamanında sakallılardan uzun olanı hangi dilleri öğreneceğini planlıyormuş örneğin. Plan filan yapacak durumda olmayan, günde 16-17 saat çalışıp 25’inde öleyazan işçi sınıfının kurtuluşuna ve insanlığın düşünsel dağarcığına daha fazla şey katabilmek için…
İnsan ömrü bayağı uzadı bir buçuk asırda. Daha fazla sömürülsün, daha fazla tüketsin diye… En azından sonuç bu. Çalışma saatleri ise önce kısaldı, kısaltıldı kavgayla ve şimdi tekrar uzuyor.
Küçük bir azınlık dışında, dünyanın neresine giderseniz gidin, insanların temel planlama konusu, borç idaresi! Borçları kapatma bile değil, borçları çevirme hayali ile umutlanan, bunun üzerine daha da borçlanıp bir üst model cep telefonu alma düşüncesi ile heyecanlanan yamulmuş ve yazık bir insanlık…
Biliyorum hepimizin canı acıyor.
2015’te canınız acımasın. Planlama yapmayın örneğin… Naçizane önerim budur.
Borçlar orada duruyor zaten.
İyi, güzel şeylerin planını yapmayın. Örneğin okuyacağınız kitapların listesini tutmayın; bilin ki, o listeler ertelemeciliğin, hadi daha ağır konuşayım tembelliğin rasyonalize edilmesidir. Okumayı planlamayın, derhal-hemen-delicesine okuyun derim. Okumanın, dinlemenin, izlemenin, sevmenin planlaması olmaz!
Mücadele etmenin de…
2015, insanların kapitalizmin kurallarıyla yaşamamak için kapitalizmin kurallarıyla mücadele etmemeyi öğrendiği bir yıl olsun, bunu dilerim. Biliyorum, çok ama çok uzun bir konu bu, bulaşmaya da hiç niyetim yok şu anda. Söylemek istediğim, takvimlerle, ajandayla, zamana yayarak devrimci mücadelenin olmayacağı…
Devrim planlanabilir bir şey olsaydı, Kübalılar 1 Ocak’ta Batista’nın kuyruğuna teneke bağlamayı tercih ederler miydi bilmiyorum! Aslında pek güzel olmuş, çakışmış… diktatör yeni yıl kutlamaları sırasında “kutlama hakkım doldu” deyip tüymüş!
Darısı başımıza.
Plan yapmamakla başlayabiliriz yeni yıla. Koy vermek, teslim olmak için değil; tersine, ayağa kalkmak, boyun eğmemek için.
Şimdi. Hemen…