Türkiye’de zenginliğin, bütün kaynakların, güç ve iktidarın küçük bir azınlığın elinde olduğunu herkes biliyor. Teşvikler, para politikaları, kamu harcamaları, vergi düzenlemeleri bu azınlığa hizmet ediyor. Hükümeti oluşturan kabine ve bağlı bütün kurumlar, bu azınlığın çıkarlarına uygun politikalar uyguluyor.
Öyle tarafsızlık filan yok. Metal işçilerinin grevini yasaklayan zihniyet, tam da bu azınlığı koruma ve kollama görevini yerine getiriyor.
Her şey apaçık ortada.
İç politikada halkın büyük çoğunluğunun yoksullaşmasına neden olan bir sömürücü sistemin, dış politikada bir anda halkın çıkarlarına uygun davranacağını düşünemeyiz. Ekonomi politikaları, iç işleri ve dış politika bir bütündür, hepsi birbirini tamamlamaktadır. Sanayiyi, tarımı, ticareti, sağlık sistemini, kısacası bütün ekonomiyi yerli ve yabancı sermayenin kâr arayışına uygun bir biçimde dizayn eden iktidarların, dış politikada yurdumuzun ve halkımızın çıkarlarını savunmasını beklemek saflık olur.
Biz saf değil, yurtseveriz. İçeride ve dışarıda adaleti, eşitliği, iyiyi savunuruz.
Suriye’de iktidar, birbirlerinden farklı farklı hedefler doğrultusunda hareket eden ABD, İsrail, İngiltere ve Türkiye’nin ortak operasyonuyla yıkıldı. Bu ortaklık, Suriye’yi, “terör örgütü” diye adlandırdığı bir cihatçı yapılanmaya teslim etti.
Peki nedir bu ülkelerin hedefi?
İsrail “güvenliğim” diyor. ABD “güvenliğim” diyor. İngiltere her zaman olduğu gibi pek konuşmuyor. Ama Türkiye de “güvenliğim” diyor.
Peki nedir bu güvenlik?
Bu güvenlik, aylardır direnişte olan Polonez işçilerinin güvenliği midir? Bu güvenlik, grev yapma hakkı engellenen metal işçisinin güvenliği midir? Bu güvenlik, işsizlikten bunalan milyonlarca gencimizin güvenliği midir? Bu güvenlik, perişan durumdaki asgari ücretlinin, emeklinin güvenliği midir?
Hayır; bu güvenlik, inşaat şirketlerinin, tarım ve gıda sektörünü ele geçiren büyük firmaların, enerji alanında devasa yatırımlara girişen holdinglerin, bölgesel çatışmalar çıktıkça ellerini ovuşturarak silah endüstrisine yatırım yapan patronların güvenliğidir.
İçeride eşitsizliğe dayanan bir düzen, uluslararası alandaki eşitsizlikten pay kapmaya çalışır. Şu anda olan budur. AKP iktidarı, bölgedeki büyük rekabete yayılmacı, Osmanlıcı bir zihniyetle dahil olmuş ve bunu “güvenlik”le gerekçelendirmiştir. Oysa mesele, enerji kaynakları ve yollarını kontrol etmekle ilgilidir. Mesele, yeni yatırım alanları bulmak, ucuz işgücü temin etmekle ilgilidir.
Bütün bunlar halkımızın da çıkarına olmayacak mıdır?
Hayır, olmayacaktır. AKP döneminde Türkiye’de patronlar kârlarına kâr kattığında, bu büyüme, nüfusun çoğunluğuna yoksulluk olarak geri dönmüştür. Aynısı olacaktır. Suriye’de, Irak’ta patronların iştahını kabartan yeni olanakların, yurttaşlarımızın büyük çoğunluğuna bir yararı yok.
Zaten başka ülkelerin yağma ve talanı üzerine kurulu bir “büyüme”, bizim siyasi ve ahlaki değerlerimizle çelişir.
Biz yurtseveriz, emperyalistlerin ülkemizi yağmalamasına ve talan etmesine karşı mücadele ediyoruz. Yabancı üs ve askeri varlığını, NATO’yu, çokuluslu şirketleri, medya ve kültür alanına yerleşmiş ajanları, hepsini birden ülkemizden kovacağız.
Bu, bizim yurtseverlik görevimizdir. Ülkemizin egemenlerinin başka ülkelere aynısını yapmalarına karşı durmak da aynı görevin bir parçasıdır.
Burada bitmiyor.
Başka ülkelerin yağma ve talanı, hem bölgesel hem küresel ölçekte büyük rekabet ve çatışmaların konusudur. Sermaye sınıfımızın açgözlülüğü ve Yeni Osmanlıcı hamlelerin, Türkiye’yi dağıtacak sonuçlar vermesi olasıdır.
İşte bu, gerçek bir güvenlik sorunudur. Bu güvenlik sorunu bizi ilgilendiriyor. Ülkemizi savunmak zorundayız. Ülkemizi gözünü kâr hırsı bürümüş patronlara ve Cumhuriyet düşmanlarına karşı savunmak zorundayız.
Türkiye bir avuç para babasına ait değildir. Onların ekonomi politikalarını, iç politikalarını reddettiğimiz gibi dış politikasını da reddediyoruz.
Bütün bu politikaları beceriksizlikle, cehaletle, iş bilmezlikle eleştiren muhalefetten farklı düşünüyoruz. Türkiye kapitalizmini de Yeni Osmanlıcı politikaları da ciddiye alıyoruz. Ciddiye almadan mücadele edemeyiz.
Biz yurtseveriz. Her tür haksızlığa karşı dururuz. Birlik ve beraberlik içinde, kardeşçe, eşit ve özgür bir biçimde yaşayacağımız, kalkınmış, çağdaş, aydınlık bir Türkiye kuracağız.
İşte bizim güvenlikten anladığımız budur. Halkımızın güvenliği ve esenliği…