Salgın zamanında yaşadıklarımızdan ders çıkartmamız lazım. Bir hatırlayalım: Salgında zenginler evlerine saklandı. Kimisi denize nazır yalılarının bahçesinde bisiklet çevirdi, kimisi dokunduğu çiçeğe PCR testi yaparak kendini korumaya aldı. Amerika’nın zenginleri arasında okyanusta ada satın alıp kendini izole eden bile oldu.
Ve kapitalist devletler ‘salgın önlemi’ denilince ilk olarak zenginlerin işlerinin bozulmaması için yapılacakları uygulamaya koydu. Türkiye’de de ABD’de de öncelik ‘salgın var, işlerimiz durdu’ diyenler için devletin kaynaklarının seferber edilmesiydi.
İşçiler için alınan önlemlere bakalım: Hasta olanlara ‘evine kapan, kimseye bulaştırma, ilaçların bedava’ denildi. Bedava verilen ilaçlardan birinin (Hidroklorokin) yararlı değil zararlı olduğu daha sonra ortaya çıktı. Evine kapan denilen emekçinin kaç metrekare evde kaç kişi yaşadığını soran da olmadı. Hasta olmayanlara düşense eğer işten atılmadılarsa, servislere, otobüslere doluşup işe gitmek, ‘maskeymiş, sosyal mesafeymiş geç bunları’ koşullarında çalışmak oldu. Haksızlık etmeyelim, bazı büyük fabrikalarda çoğu zaman işçilerin mücadelesi sayesinde önlemler alınıyordu: Patronlar yine de “evden” çalışıyordu ama!
Bunlar sadece meselenin görünen tarafı.
Derinine indiğimizdeyse şunu söyleyebiliriz: Akılcı bir yönetimin tüm halkın yararına alabileceği önlemlerin hiçbiri kapitalist ülkelerde alınmadı.
Çok basit bir karşılaştırma için ekleyelim: Sosyalist Küba ise bütün sorunlarına, ABD’nin abluka ve ambargolarına rağmen tıkır tıkır işletti sağlık sistemini. Halkın sağlığına öncelik verdi ve halkını korudu.
Ders çıkartmak dedik…
Bunun için önce aklımızı kullanmamız gerekiyor.
Çok basit olarak şu soruyu yanıtlayalım: Bir salgın hastalık zamanında bile halkın yararına işlemeyen, patronları koruyup kollarken, işçilerin sağlığını tehlikeye atan bir sistemden…
Olağan zamanlarda adaletin zerresi beklenebilir mi?
Onun için ya işçi başa ya patron leşe!
boyunegme_225_dijital