Türkiye Komünist Partisi’nin kurucuları 98 yıl önce öldürüldüler. Aralarında gazeteciler, eğitimciler, subaylar, doktorlar, işçiler vardı. Britanya emperyalizminin işgalcileri salarak bölmeyi amaçladığı ülkelerinin bağımsızlık savaşında yerlerini almak üzere geliyorlardı. Zaten komünistler, hangi kentte olurlarsa olsunlar bu kavganın içindeydiler. Birkaç ay önce Bakü’de TKP’yi kuranlar partinin genel merkezini başkent Ankara’ya, kurtuluş savaşının komuta merkezine taşıyacaklardı.
Öldürüldüler. İşgalciler, emperyalistler tarafından değil…
Katil kim; açıklanmadı. Ama biz biliyoruz.
Partimizin ilk genel başkanı Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilmesi, Türkiye’nin bugünlere nasıl geldiğinin bir simgesidir sanki. TKP o dönem emperyalizme karşı süren bağımsızlık mücadelesinin, gerçek, kalıcı sonuçlar vermesinin ancak toplumsal kurtuluşa dönüşmesi halinde mümkün olacağını söylüyordu. Bağımsızlık kazanıldıktan sonra, yeni egemenlerin emperyalizmle, padişahlık ve hilafet artıklarıyla yeniden uzlaşmayacağının garantisi yoktu. Tam tersine! Paranın saltanatının sürmesi demek, para için her şey mubah olacak demekti.
Oysa genç, yeni Türkiye’nin bağımsızlığını korumasının güvencesi işçilerde, köylülerdeydi. Eşitlik, adalet, özgürlük için sadece yabancı işgalcinin bileğini bükmek yetmezdi. Paranın saltanatını geri püskürtmemiz, sosyalizme yürümemiz gerekiyordu.
Öldürüldüler. Türkiye’nin solu budanmak istendi.
Sonuç, ülkemizin ekonomiden ordusuna kadar emperyalizme teslim edilmesidir. 1920’lerde söylediğimiz gibi, solunu yok eden bir cumhuriyet temel niteliklerini koruyamazdı. Türkiye Cumhuriyeti artık ne sosyaldir, ne hukuk devleti, ne de laik. Ulusal kurtuluş ya toplumsal kurtuluşa doğru ilerler, yani başından ağaları, patronları, yobazları, yağmacıları, işbirlikçileri atar, ya da bu alçaklar sürüsü eninde sonunda geri gelir. Geri geldiler. Geri gelmek için attıkları ilk adımlardan biri 98 yıl önce düzenledikleri komünist katliamıdır.
On beşlerin katilinin adresi Türkiye kapitalizminde aranmalıdır.
1921’in Ocak ayında Karadeniz’in soğuk sularına gömülen o yiğit insanların bayrağını devralanlardan biriydi Nâzım Hikmet ve o söyledi, “dövüşenler ölenlerin tutmaz yasını” diye.
98 yıl sonra yas falan tutmuyoruz. Mustafa Suphileri mücadelemizde anıyoruz. Bu sefer yalnızca gericileri, emperyalistleri püskürtmekle kalmayacağız. Emekçilerin sosyalist cumhuriyetini kuracağız.
Paranın saltanatı varsa halkın TKP’si var…